Huysuzluk yapıyorum…
Israrcıyım…
İnatçıyım…
Takıntılıyım…
Başka ne derseniz kabul ederim. Yaşlar aldım böyle oldum…
Kabahat hep Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın (!) “Türkçem benim ses bayrağım…” demeseydi belki ben böyle olmayacaktım.
Kişilik kumaşım böyle dokunmuş: Nasıl duymayayım? Okuyunca nasıl önemsizmiş gibi davranıp geçeyim? Zihnim dursa dilim durmaz, dilim dursa elim durmaz…
Denize su demiyorlar mı canım sıkılıyor. Yahu su başka, deniz başka. Denizin adı deniz. Sözlük “Yerkabuğunun çukur bölümlerini dolduran, birbiriyle bağlantılı olarak yeryüzünün beşte üçünü kaplayan tuzlu su kütlesi” diyor. Öyleyse sadece su değil, içinde neler var neler. Suyun anlamlarına bakınca onlarca kullanım yeri görüyorum. Deniz başka şey anlatıyor. Bir de bizim Deniz kızlarımız ve Deniz erkeklerimiz var. Onlar bu konunun dışında…
Otobüse araba diyenler var. Haydaaa! Otobüsün ağırlığı, büyüklüğü, hacmi ne, arabanın ne? Başta görüntüleri bile birbirine benzemez. Söz dağarcığı ya da varlığıyla bu yazdığımın bir ilgisi olsa gerek. Kimileri buna kelime hazinesi diyor.
Bolca “Saol” görmek için sadece Instagram’daki fotoğraf yorumlarına bakmak yeter. Cep telefonundaki iletileri saymıyorum bile. Saçımı başımı yolduran ve ne olduğu belirsiz ifade! “Sağ ol” Oysa ne güzel bir dilek: Sağ ol!
Musmutluymuş! Ne demekse? Pek, çok, daha vb. dururken “musmutlu” Eyyy yazan kişi, bu ifadeyle beni nasıl mutsuz ettiğini biliyor musun?
Tülay’cığım değil Tülaycığım. Özel adlara (Tülay) gelen yapım ekinden (cık) sonraki (ım) çekim eki kesme işaretiyle ayrılmaz. Kuralı bilirsen yazmak öyle kolay ki…
Tiskiniyormuş. Aman tiskinme, TİKSİN! Sen böyle deyince asıl ben tiskiniyorum…
“Geri dönüt” alacakmış. Çok beklersin. Geri bildirim al. Dönüt al. Lütfen geri dönüt alma. Geri dönütle döne döne bir hâl olacaksın…
“Onure” olmakmış. Ne demek onure olmak? Bari ne olduğunu önce öğren, sonra sözcüğü kullan. Onore olunur ya da onore edilir. Bunun yerine onur duydum, onurlandım demek kulağa daha hoş gelmiyor mu?
“Di mi?” yazmış. Biz kardeşimle çocukken birbirimize “di” derdik. Güya özet konuşurduk. Sonra kendi sözümüze kıs kıs gülerdik. İçimden “di” demek geliyor. “Değil mi” yazılır, “diil mi?” okunur… Ahhh canım dilim!
“Lakayt” yazmış. Acaba anlamı nedir? Sakın “lakayıt” olmasın? İlgisiz dese ne güzel olacak. Daha anlaşılır görünecek.
“Öncelikle merhabalar!” Duydum ve içimden çabucak oradan ayrılma isteği geldi. Kaçıp gitsem! Konuşmanın devamını dinlemesem. Öncelikle demeden merhaba denmiyor mu? Önce dururken “likle” eki nereden geldi? Ne gereği var? “Sonra” ne diyeceksiniz? Sonra bir şey demeyecekseniz, neden önce diye başladınız? Zihnimde sorular, sorular…
Soruları bir yana bırakayım. O zaman “Benden de size merhaba.” Dilimde tüy bitti: Merhaba, “lar” takısı almaz! “Yeni nesil selamlama. “…lar” eki nereden geldi? Ne gerek var? Aaa bir de demezler mi -Büyük bir gruba seslenirken herkesi önemsediğimi belli ediyorum- Oyyy oyyy gerekçe de tamam.” Üstündağ, https://izgorenakademi.com/blog/yanlis-dil-kullanimina-dikkat-2/)
“Baya” güzeldi. Nasıl güzeldi? Bayağı mı yoksa? TDK bayağı sözcüğünün anlamlarından bir bölümünü şöyle sıralıyor: “Aşağılık, pespaye, basit, adi, banal, herhangi bir özelliği olmayan, sıradan” Keşke “baya” yerine bunlardan birini kullansaydın. O zaman da ifadenin anlamı çok değişiyor değil mi? Yoksa “baya” yerine oldukça, fazlasıyla, epeyce mi demek istemiştin? Bir düşünsen…
“Süpriz!” Oyyy oyyy! Elbette bu ne acaba demiyorum. Sürpriz yazacakmış “r” kaçmış! Süpriz yazan herkese bir yazım kılavuzu alıp hediye etmek istiyorum.
Yeni moda (!) tümcelerden birini daha okudum. Birisi olumlu anlamı olan bir tümce yazmış, “ama” diyerek yanına bir olumlu tümce daha eklemiş: “Güneş öyle güzel ki ama çok mutlu olduk!” Oyyy ne diyorsun? “Ama” bağlacı yerine “ve” desene! “Ama” bağlacı, birbirine zıt bulunan iki ifadeyi ya da tümceyi birbirine bağlar. “Ve” ise, anlamı benzer ya da aynı olan tümcelerin yanına yakışır. Ah bu bağlar…
“Ve” istenirse iki kişiyi de birbirine bağlar (!) Davetiyeler üzerine yazılan iki ad gibi. Aslında bu söylediğim eskidendi, çok eskiden: “Kızımız Ayşe ve Oğlumuz Ali…” Şimdi “ve” bağlacı iki ad arasında da kullanılmıyor. Yerine İngilizce anlamıyla süslü, kıvrımlı bir işaret geldi. Işin komiği iki ad Türkçe ama işaret İngilizce. Bu arada önceki tümcede yazılan “ama” uygun kullanım için iyi bir örnek oldu.
“Ayşe wedding!” Sanırsın günün 24 saati İngilizce iletişim kuruyor; konuşuyor, okuyor, dinliyor ve yazıyor. Bunun için de sosyal medyada “wedding” demesi çok doğal. Evleniyorlar dese evlilik geçerli olmayacak demek ki… Yoksa bunca hazırlığın havası mı sönecek?
Tıpkı “Birthday Parti” gibi. Her ikisi ayrı dilden ve ayrı anlamlara sahip iki sözcük. Ne oldu bizim doğum ya da yaş günü kutlamalarımıza?
Benzer biçimde “Baby Shower” denince nereye gittiğimi bilmediğim gibi. “Baby Shower” için beni davet ediyorlar. Gitmiyorum. Üstelik bebekler duş alırken neden yanında olayım ki? Bebek doğmadı mı? Eeee öyleyse neden böyle bir “sosyal etkinlik?” Anlamaya uğraşıyorum. İşim zor. Başaramıyorum.
Bir de “Baby Shower Partisi” var. O partiye nasıl üye olunur, hangi yurt sorunu çözülür, hangi amaçla toplanılır, hangi anayasaya göre kurulan bir örgüttür? Bunları bir türlü öğrenemiyorum…
“Gerçekleştirdik!” Hay dilinizi… Gerçekleştirmek ile yapmak arasında fark var. Her yaptığınızın adı gerçekleştirmek olmaz. Her gerçekleştirilen de yapmak değildir. Gerçekleştirmek; “gerçekleşmesini sağlamak, gerçek durumuna getirmek, ortaya koymak, uygulamak, yapmak” demek. Yapmak; “nesne, varlık olarak ortaya koymak, oluşturmak, gerçekleştirmek, yaratmak”.
Her iki açıklamada da “yapmak” ve “gerçekleştirmek” var, ancak dilin bir de kulağı tırmalamayan sesi, tınısı, mantığı var. Toplantı gerçekleştirilmez, yapılır. Sunum gerçekleştirilmez, yapılır. Seminer gerçekleştirilmez, verilir… Masal anlatıcılığı gerçekleştirilmez, masal anlatılır! Oyyy oyyy! Biraz daha “okur” olsak, bu yazılanlar nasıl göze batacak ve nasıl ayıklanacak. Sadece biraz daha okumalı, okumalı, okumalı…
“… hazırlığı tamamlıyor olacağız, … dosyalıyor olacağız, … anlatıyor olacağız!” Daha fazla yazamayacağım, çünkü da-ya-na-mı-yo-rum! “Hazırlayacağız, dosyalayacağız, anlatacağız” demek çok mu zor? Neden bu kadar “olmak” var? Olmak mı? Olmamak mı?
“Size bişe olmasın!” Çok teşekkür ederim. Hiçbirimize “bir şey” olmasın. Ancak böyle giderse, bu örnekleri okudukça ve dikkatsizlikler çoğaldıkça bana bir şey olacağı kesin…
“Olum benim” Kim o? “Oğlum benim” diyecekmiş. Yine bir harf kaçmış. Bu sefer “ğ” alıp başını gitmiş. Türkçe konuşurken başka, yazarken başka… Pek çok dilin kendine özgü kuralları olduğu gibi. Yazarken birazcık dikkat! Birazcık özen! Birazcık istek! Birazcık ilgi! Birazcık… Tamam, tamam başka yazmıyorum.
“De, da” bağlacı kimi durumda “ayrı” yazılır. Hangi durumda? “Dahi” anlamına gelen “de” ve “da” eklerinden söz ediyorum. Bunlar, kendi başlarına bağımsız birer sözcüktürler. Ayrı yazılmazsa tümcenin anlamı kaybolur. “Tülay böyle diyor” ile “Tülay da böyle diyor” arasındaki fark gibi. İlkokul bilgisiydi. Şimdi ne zaman konuşulur, anlatılır bilmiyorum…
Sözün sonu: Ahhh benim Türkçe sevdalı başım! Ahhh dilim, dilciğim… Biriciğim… Başka ne diyeyim?
Siz “elim kalem tutuyor yazı yazıyorum” diyenler: Lütfen yazdığınızı bir kez okuyun! Hey Sizler! Kulaklarınız Çınlasın!
Daha Geniş Bilgi İçin
AKSAN, Doğan. 2001. Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını. Ankara: Bilgi
AKSAN, Doğan. 2003. Türkçenin Gücü. Ankara: Bilgi
AKSAN, Doğan. 2005. Türkçenin Zenginlikleri İncelikleri. Ankara: Bilgi
ALPAY, Necmiye. 2013. Dilimiz, Dillerimiz. Uygulama Üzerine Yazılar. İstanbul: Metis.
ALPAY, Necmiye. 2015. Türkçe Sorunları Kılavuzu. İstanbul: Metis.
ALPAY, Necmiye. 2018. Dil Meseleleri. Uygulama Üzerine Yazılar II. İstanbul: Metis.
GİRAY, Ülkü. 1998. Güzel Konuşma ve Okuma Kılavuzu. Ankara: Bilgi
ATEŞ, Kemal. 2000. Öğretemediğimiz Türkçe. Ankara: İmge
ATEŞ, Kemal. 2005. Türkçem Mahzun Ben Mahzun. Ankara: İmge
ATEŞ, Kemal. 2010. Dil Hurafeleri. Türkçe’nin Güncel Sorunları. Ankara: İmge
GÜLİZAR, Jülide. 1994. Haberler Bitti Şimdi Oyun Havaları. Ankara: Ümit
GÜLİZAR, Jülide. 2004. Where Are You Going Türkçe. Ankara: Sinemis
GÜRZAP, Can. 2006. Söz Söyleme ve Diksiyon. İstanbul: Remzi
HEPÇİLİNGİRLER, Feyza. 1999. Türkçe “OFF”. İstanbul: Remzi
HEPÇİLİNGİRLER, Feyza. 1999. Dedim: “AH” Türkçe “OFF-2”. İstanbul: Remzi
HEPÇİLİNGİRLER, Feyza. 2007. Dilin Zamana Dokuduğu. İstanbul: Everest
HEPÇİLİNGİRLER, Feyza. 2013. Nasıl Pop Yazar Olunur? İstanbul: Everest
KONGAR, Emre. 2003. Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe. İstanbul: Remzi
ÖZEL, Sevgi. 2006. Dilimde Tüy Bitti. İstanbul: Çınar
ÖZEL, Sevgi. 2006. Dil Kiri El Kiri. İstanbul: Çınar
ÖZDEMİR, Emin. 1999. Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı. İstanbul: Remzi
ÖZDEMİR, Emin. 2002. Dilin Öte Yakası. İstanbul: YKY
ÖZDEMİR, Emin. 2002. Anadilin Toprağında. İstanbul: Dünya Kitapları
ÖZDEMİR, Emin. 2003. Düzyazının Sorgulayan Gücü. İstanbul: Can
ŞENBAY, Nüzhet. 2004. Alıştırmalı Diksiyon Sanatı. MEB Yayınları: 3077, 945
TAŞER, Suat. 1978. Konuşma Eğitimi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Ankara: Türk Tarih Kurumu