Kıvrak danslarıyla hafızalarda yer etmiş Nez’in iş görüşmesi ile ne ilgisi var diyebilirsiniz…
Sabredin… Çok ilgisi var ????
Kurumsal ve büyük bir şirkette şef olarak çalışıyorum. Bana bağlı 6 Mühendis ile birlikte çalışıyoruz, yedincisine ihtiyacımız var. İş görüşmeleri yapıyoruz.
İnsan Kaynaklarından özgeçmişler bana geliyor, eliyorum. Uygun olduğunu düşündüğüm adayları görüşmeye davet ediyoruz. Görüşmelere müdürüm de eşlik ediyor.
Bu görüşmelerden bir tanesi ve adayımız, ben ve müdürüm bir aradayız. Müdürümün odasındayız; kendisi koltuğunda oturuyor. Koltuğun arkası yüksekçe, misafir koltuklarına oturan bizlere çapraz bakıyor. Onun yeri bizim oturduklarımıza göre daha yüksek, daha konforlu. Klasik bir müdür koltuğu yani…
Adayımız ODTÜ Endüstri Mühendisliği’nden mezun, pırıl pırıl bir arkadaşımız. Heyecanı ve özgüveni bir arada (Güzel geçecek bir görüşme için zemin hazır). Dışa dönük, kendini net şekilde ifade edebilen, düzgün, çalışılası bir profil.
Bizim önümüzde özgeçmişinin kopyaları. Önce adayımız kendinden bahsediyor, ardından müdürüm ve ben sorularımızı sormaya başlıyoruz:
– Neden biz?
– 5 sene sonra nerde olmak istersin?
– Neden seni seçelim?
– Eksik yönlerin neler?
gibi klasik kalıplarla adaya bir müdürüm, bir ben sorular yöneltiyoruz. (O zaman yetkinlik bazlı mülakat tekniğini bilmiyorum, bu tip sorularla iyi seçim yapılacağından şüphem yok. Yıllar sonra aldığım bir eğitim ile anladım ki 1 saatlik gibi bir sürede bu tip sorularla doğru adayı diğerlerinden ayrıştırmak çok zor)
Aday yaşına ve tecrübesine göre gayet iyi cevaplıyor sorularımızı. Bizler de aldığımız cevaplardan memnunuz o ana kadar, en azından ben öyleyim…
Ve bir süre sonra müdürüm soru sormayı bırakıyor. Ben ve aday karşılıklı konuşmaya devam ediyoruz. Bir ara dönüp baktığımda müdürümün adaya baktığını görüyorum. Hatta bakmak değil seyrettiğini fark ediyorum. Evet, biz aday ile konuşurken müdürüm adayı seyre dalmış durumda…
Adayımız üniversitede simülasyon derslerini çok sevdiğini, bize de bu konuda büyük katkı sağlayacağını açıklayarak son sorumu sonuçlandırıyor ve…
Akla ziyan o an geliyor…
Bir süredir konuşmayan, seyre dalmış olan müdürüm adaya şunu söylüyor:
– Sen Nez’e ne kadar da çok benziyorsun.
Söylerken de yüzünde hafif bir tebessüm beliriyor.
Adaydan ilk tepki “Efendim” oluyor. Ne demek istediniz anlamadım, anlamında.
Müdürüm devam ediyor:
– Ya var ya işte, şarkı söylüyor hem de dans ediyor.
Ben ve adayımız, yanlış anlamadığımızı anlıyoruz. Anın şaşkınlığı ile durumu toparlama çabasıyla aşağıdaki anlamsız ifadeleri peş peşe söyleyiveriyorum:
– Kötü bir anlamda söylemedi yani,
– Şey, benzetmiş demek ki,
– Hay Allah, insan insana da benziyor işte,
Ardından kısa bir sessizlik… Şanslıydık ki adayımız gayet olgun bir şekilde, çabuk atlatıyor olayı. Son birkaç soru daha sorup kendisini uğurluyoruz.
Müdürüme diyemedim, yeri miydi böyle bir sorunun diye… Ama ne zamanki iş görüşmelerinden bahsetsek, kulaklarını çınlatırım ????
Bu sıra dışı tecrübeden çıkarımlarım:
Çıkarım 1: Şirketler adına iş görüşmesi yapan herkes gerekli yetkinliğe sahip olmayabilir, olması gereken üslubu gösteremeyebilir. Bunu bilmek ve buna hazır olmak, görüşmelerin iyi geçmesi için önemli.
Çıkarım 2: Her şey olur. İş görüşmesinde de her şey olur, her soru gelebilir. Sakinliği koruyup devam edebilmek en güzeli.
Çıkarım 3: Kurumlar çalıştırdıkları kişilerce temsil edilirler. Ancak bir kişinin yanlışını da tüm kuruma mal etmek doğru olmaz. Bu örnekte müdürün tarzı ne kadar tartışmalı ise, şirketin kurumsallığı ve ülkedeki yeri o denli tartışmasızdır.
Not: Görüşmenin akıbeti ne oldu diye soranlar için J
Adaya teklif götürdük, kabul etti. Çok da güzel işler çıkardı. Ben şirketten ayrıldıktan sonra da iletişimimiz devam etti. Birkaç farklı şirket değiştirdi, iş değişikliklerinde referans olarak beni gösterdi. Şimdi küresel bir şirkette başarılı bir yönetici… Rutin olarak görüştürdüğüm arkadaşlarımdan…